Dijital Sarmalında İnsan Davranışı

“İnsanları şekillendiren yapılar ve insan yaşayışıyla bütünleşmiş bir dijital çağda tasarımların insan yaşayışının   bundan sonra evrileceği noktadaki belirleyici gücü, bütün zamanlardan daha fazladır.”

Bu yazı Yapı Dergisi’nin Nisan 2016 tarihli Yapıda Ekloji özel eki için hazırlanmıştır.

Yapıda Ekoloji ekinin konuk editörü Dr. Özlem Bahadır Karaoğlu olmasa bu yazı da olmazdı. 

Teknoloji olgusu, binlerce yıl avlayıcılık toplayıcılık özelinde gelişmiş insan bedenini ilk işlevinden çok uzakta bir forma soktuğu gibi, temel insan haklarından biri olan barınma hakkını/gereksinimini 100 yıl önce bile asla öngörülemeyecek biçimde değiştirdi. Yaşayış ve iş yapış biçimlerimizin dijitalleştiği bu zamanda, yapı sektörü de bu yeni dijital formun izdüşümleri üzerine kendine yeni kovuklar bulma gayretinde. İnsana Bir Yaşayış Tasarlamak Adına isterseniz dijitalleşme deyin, isterseniz teknoloji deyin. Hiçbir terim, var oluşumuzun 21. yy’da insan dışı öğelerle sarmalanması halini tam olarak açıklamaya yetmiyor.

IoT (Internet of Things, Türkçe ifadesi her ne kadar Nesnelerin İnterneti olarak kullanılsa da, “şey”’in çoğulunun “eşya” olduğunu göz önüne alırsak Eşyaların İnterneti daha uygun bir terim) terimi ile yaşamımıza girmiş olan birçok işlev sahibi eşyanın çalışma ilkesinin temelinde, bir girdiyi değerlendirip –çoğu zaman bu girdi, yalnızca bir eylem değil, eylemi gerçekleştireni de bünyesinde barındıran bir hareket- kendi bünyesine daha önceden yerleştirilmiş olan alternatif veriler arasından en doğru, olası ya da kabul edilebilir çıktıyı vermesi yatmaktadır. Yağmur sensörüne sahip bir çatı pencereniz var ise, ama siz yine de melankolik bir akşam geçirip terasınızdaki yağmuru hissetmek istiyorsanız, eşyalar ile savaşınızın en masum ve romantik başlangıcına hoşgeldiniz demektir. Elbette, bu noktada savaş kelimesinin kullanılması durumun vehametini ifade etmek amacıyla değil. Üzerine düşünülmesi gereken asıl mesele, yağmur sensörlü çatı penceresinin size verdiği ve/ya da vermediği tepkinin kaynağı o eşyanın insandan aldığı bir girdi. Bu girdinin değerlendirildiği işlemci açısından düşünürsek de, insan davranışı aslında birkaç satır kod verisinden öte bir şey değil.

Carlo Ratti’nin “Algılayan ve yanıt veren mimarlık” olarak adlandırdığı yeni nesil tasarımlar, arkasındaki büyüleyici zekanın yanında, dijital sarmalındaki insan davranışlarının mekanik kod satırlarına indirgenebilmesinin de bir ürünü. Benzer şekilde Daan Roosegaarde’in elinden çıkan interaktif peyzajlar insandan aldığı davranışları duygu durumu izdüşümünde yorumlayıp şekil/renk değiştirip farklı sesler üretebiliyorlar. Bu noktada eğer “interaktif peyzajlar”ın işlemcisi sizin facebook, gmail, instagram vb. hesaplarınızdan, kısaca dijital ayak izinizden sizi mutlu edecek bir çıktıyı size gösterebilirler. Elbette madalyonun öteki tarafında bu interaktif peyzajlar, sakin bir sahil yürüyüşü planınızı tümüyle sizi çıldırtacak bir sonsuz kaçışa da dönüştürebilirler. Sahil yürüyüşü örneklemi insan tarafından dijital araçlar kullanılarak, eşyalara durum değerlendirmesi yapıp reaksiyon alma kabiliyeti verilen bir oyunun içinde, oyuncu olarak çaresizce bulunduğumuzun net bir kanıtı aslında.

İnsanlarla kıyaslandığında eşyaların en büyük ve önemli eksikliğinin “duygu” olduğu tezi, büyük verinin bu kadar önemli bir konuma geldiği şu günlerde artık biraz konu dışı kalmakta. İnsan algısı -ve bu algının bir sonucu olarak verilen duygusal reaksiyon- özünde yeni karşılaşılan bir durumun insanın kişisel tarihindeki yansımalarının değerlendirilmesi ile elde edilen sonuçtan öte değil. En kaba yol ile büyük veri çağında, yeterli sayıda farklı insan yaşamlarının, bütün ayrıntılarının  arşivlenmesi ile oluşan duygusal bir sözlük yaratılması, tam bir insan dengesizliğinde olmasa da, duygusal çıktılar üretebilecek bir işlem merkezinin çekirdeğini oluşturabilir.

 

İnşaat 4.0

Amerika Birleşik Devletleri gibi dev boyutlu bir kıta ülkesinde bile şehirleşmenin yüzde 80 düzeylerini aştığı ve dünyadaki şehirleşmenin giderek de artacağının apaçık olduğu bu modern çağda zamanımızın neredeyse tamamı insan yapımı mekânlarda (built environment) geçiyor. Dolayısıyla yüzleşeceğimiz ve ilişki kuracağımız dijital eşyalar bu mekânların doğal birer parçası haline geliyor. New Jersey Institute of Technology tarafından yakın zamanda yayımlanan, dijital dünya ve yapılı çevre eksenindeki çalışmaları ve öngörüleri konu alan “The City of the Future” çalışmasında, 2023 yılına kadar akıllı kent teknolojileri pazarının 27,5 milyar USD’ın üzerinde bir pazara sahip olacağı ortaya konmuş. Küresel enerji talebinin 2040 yılında, bugünden yüzde 56 daha fazla olacağı ve 2025 yılında dünya nüfusunun yarısının su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacağının not edildiği bu çalışmada, Dubuque kentinde 2010 yılında yaşama geçen yapay zeka uygulamaları ile toplam su tüketiminin yüzde 7 azaltıldığı; benzer bir dijital dağıtım-yönetim-kontrol uygulaması ile İspanya’nın Santander kentinde enerji  tüketiminin yüzde 25, atık yönetimi maliyetlerinin yüzde 20 azaltıldığı verileri ortaya konulmuş. Kent ölçeğinde planlanıp, mahalle ve bina ölçeğinde yapılacak dijital uygulama ve yönetim çalışmaları ile yapılı çevre kurgusunun var oluşundan bu yana en çok geliştirmeye çalıştığı verimlilik konusunda, tahmin edilenden çok daha büyük adımlar atılabilme olanağı da ortada duruyor.

Akıllı-dijital kentlerin insan yaşamı ve kaynak kullanımına olumlu etkilerinin yanında, akıllı sistemler artık insanları birbirine bağlamanın ötesinde -hattâ belki insanı bir miktar dış kapının mandalı olarak konumlayarak- sistemleri birbirine bağlayıp yönetiyor. Dijital yaşam masum bir insanın işyerinde parmak izi ya da kişisel kimliğini okutarak girdiği tuvaletteki pisuvarı, idrar analizi için anlaşmalı olduğu sigorta
şirketi üzerinden bir laboratuvara, bu laboratuarı evine en yakın eczaneye bağlıyor. Bu eczanedeki ekran ise, evdeki buzdolabı içinde belirlenmiş mini ecza dolabına bağlanıp, kahramanımız henüz fermuarını bile çekmeden buzdolabının tarama sisteminin eczanesine ileteceği stok durumuna göre, karar verilmiş dozdaki ilaçların ücreti kredi kartından çoktan çekilmiş oluyor.

Adına ister akıllı yapılar deyin, ister dijital yapılar deyin, ister inşaat 4.0 deyin yapılı çevre üretimine katkıda bulunacak bütün paydaşların bu dijital sarmalanma halini doğru özümseyip insan ve insanın var olması için en temel gereklilik olan ekosistemlerin yararına evriltmesi hem bir fırsat hem de bir zorunluluk halini almıştır.

Akıllı Binalar, dijital ile insan arasındaki bir doğru parçası; yeşil binalar ise ekosistemler ile insan arasındaki başka bir doğru parçasıdır. Ortak başlangıç noktaları insan olan, iki farklı yöne uzanan bu doğru parçalarının arasında üçüncü bir doğru parçası ile kurulacak bağlantı, yapı sektörünü insan ve ekosistem için daha doğru yaşam alanları noktasına evriltmesi çalışma alanı üçgenini de bize gösterecektir.

Adına ister akıllı yapılar deyin, ister dijital yapılar deyin, isterseniz inşaat 4.0 deyin yapılı çevre üretimine katkıda bulunacak bütün paydaşların insan-ekosistem ve teknoloji üçgeninin içinde, hem insan hem de ekosistem için doğru tasarımlar yapması yapı sektörü için bir tercih ya da fırsattan öte bir zorunluluk haline gelmiştir. İnsanları şekillendiren yapılar ve insan yaşayışıyla bütünleşmiş bir dijital çağda tasarımların insan
yaşayışının bundan sonra evrileceği noktadaki belirleyici gücü, bütün zamanlardan daha fazladır.